Folik Asid
Tarihçe
Folik asit sözcüğü Latince yaprak anlamına gelen ' folium' dan gelir. Yeşil yapraklarda yaygın olarak bulunduğu için bu ad verilmiştir. Bu adı veren Mitchell ve ark. bu vitamini ıspanak yapraklarından 1941'de elde etmişlerdi. 1931 yılında Wills'in bildirdiği çalışmadan beri beyaz ekmek ve işlem görmüş pirinç yiyenlerde özellikle gebelerde görülen megaloblastik bir aneminin o güne kadar bilinen vitaminlere cevap vermediği, ancak bazı maya preparatlarına cevap verebildiği biliniyordu. Mayalarda bulunan bu anti-anemik faktöre Wills faktörü adı verilmişti. Mitchell ve ark. 1941'de bu faktörü keşfetmiş oluyorlardı. Bu keşif çok önemli olmakla birlikte o sırada pernisiöz anemiyi düzelten faktörü elde etmeye çalışan araştırmacıların yanılgıya düşmesine yol açtı. Pernisiöz anemide eksik faktörün bu olduğu sanıldı. Ancak folik asitle pernisiöz anemide kansızlığın düzelebilmesi, buna karşın sinir dejenerasyonlarının daha da ağırlaşarak sürmesi araştırmaları daha da alevlendirerek sürdürdü ve B12 vitamini keşfedildi.
Biyokimyasal Yapısı
Folik asit (folasin), para-aminobenzoik aside bağlı bir pterin halkasının bir molekül glutamik asit ile konjuge olmuş şeklidir ve kimyasal adı pteroylglutamik asittir (pteroylgotamik acid-PGA). Suda çözünen, kristalize sarı renkte bir maddedir. Asit çözeltilerde ısıya dayanıklı olmakla birlikte alkali ve nötr çözeltilerde ısıya pek dayanıklı değildir. Kimyasal yapısı folik aside benzeyen birçok madde canlılarda bulunmuş ve bunlar folatlar genel adı altında toplanmıştır. Dokularda indirgenmiş folatlar da bulunabilir. Tetrahidrofolat şekli, organizmada folatın birçok enzimatik reaksiyona katılma şeklidir. Tetrahidrofolat 5. veya 10. ya da hem 5. hem 10. karbon atomlarına metil, formil, metilen gibi kökler alarak etkin biçimini kazanır ve bu köklerin transferini sağlar. Folik asidin tetrahidrofolik aside (THF) dönmüş durumuna folinik asit adı verilir.
Fizyolojik Rolü
Folik asid, bir karbon atomlu köklerin moleküller arası transferinde önemli rol oynar. Serin, glisin, histidin gibi amino asitlerden aldığı kökleri pürin ve pirimidin sentezinde kullanır. DNA’nın karakteristik yani RNA' da olmayan nükleotidi timidilatı oluşturmak üzere dezoksiüridilik aside bir metil kökü yerleştirme işi tetrahidrofolik asidindir. Bu sentetik aşamanın olmayışı folik asit eksikliğinde görülen megaloblastik anemiyi açıklar. Folik asidin DNA sentezindeki bu rolünü onaylayabilmesi için 5,10-metilen-tetrahidrofolat haline geçmesi gerekir. Bu geçiş B12 eksikliğinde mümkün olmaz. B12 eksikliğinin de megaloblastik anemiye yol açışı bu mekanizma iledir. Şüphesiz B12 vitamininin doğrudan katıldığı önemli metabolik olaylar da vardır. İnce barsak epitelinde bulunan bir karboksipeptidaz enziminin yardımı ile besinlerde bulunan poliglutamil şeklindeki folatlar parçalanarak serbest folat ince barsakların üst kısmından emilir. Folik asit emilirken bir yandan tetrahidrofolata indirgenir, bir yandan da metil kökü alır ve kanda metil tetrahidrofolat şeklinde taşınır. Karaciğerde de büyük ölçüde bu şekilde depolanır. Karaciğerde 5 mg kadar deposu vardır.